İngilizler Neden Çay Tiryakisidir?
1860’da Sri Lanka’da kahve tarlaları mantar enfestasyonu ile karşı karşıya kalıp, üretim Endonezya’ya kaydırıldığında, 19.yy’da İngilizler kahve yerine çay içer oldular.
Bu kadar hassas bir bitkiyi biraz daha yakından tanımak istedik ve sizler için araştırdık...
Kahve Etiyopya, Sudan ve Kenya’nın yüksek bölgelerinden köken alır. Kahve, kelime olarak ‘Coffea’ cinsine (Rubiceae familyası) ait C.arabica ve C.canephora da dahil pek çok bitki türüne verilen uyarıcı bir içeceğin hazırlanışında kullanılan bitkiye verilen addır.
Kahve bitkisi, küçük yeşil ağaçlarda yetiştiği gibi genellikle çok tohumlu ve yumuşak yapraklıdır. Yapraklar genelde oval şekilde, parlak ve koyu renklidir. Kahve bitkisi genellikle, beyaz meyvemsi çiçek verir, meyvesi iki tohumlu ‘berry’ olarak adlandırılır. Kahve meyvesi, kurudukça kırmızıdan siyaha renk değiştirir. Kahve ağaçları genelde 20-30 yıl kadar yaşarlar. Kahve, çoğunlukla C.arabica veya robusta ( C.cenephora) olarak bilinir, Afrika kökenlidir.
Kahve bitkisi en iyi nemli koşullarda gelişir ve büyür. Arabica kahve çekirdeği çeşitleri 18- 22°C, Robusta ise 22–26°C sıcaklık aralıklarda gelişir. Yapraklar soğuk, dondurucu havaya dayanıklı değildir ve pH’sı 5-6 olan toprağı tercih ederler. Tohumlar, 4-5 haftada fide vermeye başlar. Gelişim aşamasında gölgeli ortamı tercih ederler. 6-12 aya ulaştıklarında ise dikilmeye hazır olurlar.
Genç kahve bitkileri 50cm × 50cm × 50cm deliklere dikilirler. Dünyada çeşitli bölgelerde farklı dikim aralıkları uygulansa da, çekirdeğin gelişim süreci varyetesiyle doğrudan alakalıdır.
Kahve çekirdeği, atalarının genetik çeşitliliğini kaybetmiş olması sebebiyle genelde monokültür olarak pazarlanmaktadır. 1860’larda tespit edilen hastalıklar, bu genetik çeşitliliğin kırılması ve hibritlerin oluşmasıyla 1950’lerde belirli kahve çekirdeklerinin ana patojenlere karşı dirençli hale gelmesine olanak sağlamıştır. Ticari kültürlerle çapraz hibritleme sonucunda elde edilen ‘ Kolombiya’ kahvesi, ‘Castillo’ varyetesi ile şimdilerde en çok dikilen kahve bitkisidir.
Diğer tüm tarım bitkileri gibi, kahve bitkisi de pestler ve hastalıklarıyla karşı karşıyadır. Kahve çekirdeğine has hastalıkların yayılmasında başlıca kaynak; sulama, yağmur, rüzgar ve böcekler ya da parazitlerdir. İlk kahve yaprağı hastalığı 1867’de İngiliz mikologlar tarafından tespit edilmiştir.
Genellikle yağmurlu mevsimlerde, sulama yoluyla yapraklarda bakteriyel hastalıklar şekillenebilir. Ticari amaçla yetiştirilen kahve çekirdeği varyetelerinin çoğu mantar enfestasyonlarına karşı oldukça hassastır.
Kahve çekirdeğinin kalitesini, tarla verimini olumsuz yönde etkileyerek, ticaret akışına ciddi zarar verirler. CBD olarak bilinen bir mantar enfestasyonu olan Kahve Yaprağı Hastalığı gibi pek çok hastalık, kahve bitkisinin yapısına zarar verir, yaprak üzerinde delik ve kahverengi lekelenmelere yol açar.
Mücadelede bakır içerikli fungisid spreyler kullanılsa da bazı çiftçiler, bu ürün pahalı olduğu için lime sülfür de kullanabilmektedir. Bazen de organik bir çözüm olarak canlı organizmalarla mücadele sağlanmaya çalışılmaktadır. Ancak bu teknolojiler henüz gelişim aşamasındadır. Günümüz uygulamalarında hastalığa göre, bir diğer etkin uygulama budamadır. Hastalıklı bölgenin tam olarak budandığından emin olunmalıdır.
Kahve bitkisinin verimini düşüren ve ekonomiye ciddi yönde zarar veren belli başlıca hastalıklar;
Black Twig Borer, Coffee Borer Beetle,Coffee Leaf Miner, Coffee Red Mite'dır.
Çay içmeyi de çok seviyoruz ama yeter ki kahve bitkisi tarlaları kaliteli üretime hep devam etsinler. 'Ekmek yoksa pasta yiyenlerden değiliz!.
Bu yazı bir araştırma yazısı olup, içerik izinsiz olarak kopyalanamaz.
Kahve Gazetesi