Ali Yaycıoğlu ile Bir Fincan Kahve
Kahve Gazetesi çatısı altında kimi zaman çeşitli yazarlara ait kahveye dair serbest araştırma yazıları paylaştığımız gibi kimi zaman da kahve ve tarihi üzerine araştırmalar yapan ya da sanatsal faaliyetlerde bulunan değerli isimlere yer veriyoruz.
Bu defa, Amerika Birleşik Devletleri'nde Stanford Üniversitesi'nde bir tarih profesörü olarak akademik çalışmalarına devam eden Türk tarihçilerinden Prof.Dr.Ali Yaycıoğlu röportajına yer verdik. Bir tarihçi gözüyle kahve alanında akademik araştırmaları da olan bu değerli isim aynı zamanda sanatsal çalışmalarıyla da dikkat çekiyor. Röportaj teklifimizi geri çevirmeyerek bize zaman ayıran değerli hocamızın samimi dönüşü için kendisine teşekkür ederiz... Gelelim röportajımıza...
Kahve Gazetesi: Öncelikle biz sizi bir Oksijen Gazetesi yazarı olarak ve de Twitter üzerinden kahveye dair akademik paylaşımlarınız ve sanatsal çalışmalarınızla tanıyoruz.
Biraz da siz bize, kahve dostlarımıza kendinizi tanıtır mısınız?
Ali YAYCIOĞLU: Çok teşekkür ederim. Ben Stanford Üniversitesinde tarih bölümünde öğretim üyesiyim. Osmanlı Tarihi, Orta Doğu, Güney Doğu Avrupa ve Türkiye tarihi üzerine dersler veriyorum. Aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun, 18. ve 19 yüzyıllarda yaşadığı dönüşümün bazı veçheleri üzerine araştırmalar yapıyorum. Ankara'da doğup büyüdüm. TED Ankara Koleji'ndeki okul hayatım sonrası ODTÜ'de Uluslararası İlişkiler okudum. Sonrasında Bilkent Üniversitesi'nde Halil İnalcık'ın yanında Osmanlı tarihi çalıştım. Ardından McGill'de İslam tarihi ve İslam hukuku üzerine yüksek lisans çalışması yaptım ve Harvard'ta Cemal Kafadar'ın yönetiminde doktora yaptım. İslam Sanatı ve Mimarîsi tarihçisi eşim Patricia Blessing ile doktora sonrası çalışmalar yürüttüğüm Princeton'da tanıştık. Diğer taraftan; hayatımın önemli bir kısmını resim yapmaya ve genel olarak görsel sanatlara ayırıyorum. Tarih ve resmi bir arada ilişkilendiriyorum.
Kahve Gazetesi: Bu kısa girişten sonra, Stanford Üniversitesi bünyesinde bir tarih Profesörü olarak, sizce kahveye dair günümüze kadar ulaşmış akademik makaleler kahvenin kökeni hakkında doğru ve net bir bilgi sunuyor mu?
Ali YAYCIOĞLU: Kahve konusunda ciddi bir literatür oluşmaya başladı. Ama daha gidilecek çok yol var. Ralph Hattox'un 1985'te çıkan Coffee and Coffeehouses: The Origns of a Social Beverage in the Medieval Near East adlı kitabı hala bu konuda klasik eser olma niteliğini koruyor. Son yıllarda hocam Cemal Kafadar'ın çok önemli birkaç makalesi yayınlandı. Cemal Hoca kahvehaneleri, Osmanlı şehirlerinde sosyalleşme ve siyasallaşma alanı olarak inceledi ve çok önemli perspektifler sundu. Yine son yıllarda Avrupa ve Osmanlı dünyası arasındaki ilişkiler bağlamında kahve üzerine çok önemli çalışmalar görüyoruz. Ben de hem kahve üzerine bir ders veriyorum hem de özellikle Yeniçeri İsyanları bağlamında kahvehane meselesine biraz eğiliyorum.
Kahvenin kökeni mevzusu, 17. asırdan, yani kahvenin yaygınlaşmasından itibaren iyi biliniyor. Mesela Kâtip Çelebi 'Mizan ül-Hakk Fî İhtiyâri'l-Ehakk' kitabında, kahvenin Yemen'de bilindiğini ve 1543'te Anadolu'ya ve İstanbul'a gelişini ve kısa bir sürede nasıl popüler hale geldiğini anlatır. Bu konuda yine Hazerfan Hüseyin Efendi'nin ya da Evliya Çelebi'nin önemli tespitleri vardır. Bu bilgi Avrupa'da 17. asırda Osmanlı kaynaklarından alınmış ve yaygınlaşmıştır. Diğer bir değişle; Avrupa'da kahvenin kökeni hakkındaki bilgi büyük oranda Osmanlı kaynaklarından gelmektedir.
Kahve Gazetesi: Üç kıtaya yayılmış Osmanlı İmparatorluğu 623 yıl boyunca hüküm sürmüş olmasına rağmen sizce 'Türk Kahvesi' dünya üzerinde yeterince tanınıyor mu?
Ali YAYCIOĞLU: Yani Türk Kahvesi diye bir kahve yapma şekli hakkında bir bilgi var. Tabı Türk Kahvesi derken neyi kastettiğinize bağlı. Türkiye sınırlarında kahve üretimi yok. Osmanlılar Yemen'de şimdi Arabica olarak bilinen kahve çekirdeğinden kahve yaparlardı. Sonra kahve üretimi Afrika'ya, Latin Amerika ve Güney Doğu Asya'ya yayıldı. Ama kahve yapma şekli açısından Türk kahvesi (ya da belki Osmanlı kahvesi dememiz daha doğru olur) Batıda eskiden biliniyordu; sonra, muhtemelen 19. asırda bu bilgi kayboldu. Avusturya, İtalya, İsviçre, Fransa ve nihayet İngiltere'de farklı kahve yapma şekilleri oluştu. Filtre kahve ya da basınçlı buhar ile yapılan espresso gibi kahve yapma şekilleri yaygınlaştı.
Bu şekilde kahve yapımı 20. yüzyılda büyük bir sektör oldu. Ama asıl patlama herhalde 1990'lardan sonra. Bir çalışma var mı bilmiyorum, ama sanırım son 30-40 yılda kahve dükkanlarının sayısı her sene katlanarak artıyor. Tabi bunun çok ilginç nedenleri var. Sosyalleşme şekillerindeki dönüşüm! Hatta çalışma şekli. Laptopların yaygınlaşması ile kafelerin sayısının artışı arasında kesinlikle bir korrelasyon vardır diye düşünüyorum. Bugün bazı önemli kahve zincirleri Türk kahvesi sunmaya başladılar. Ama tabi filtre kahve ya da İtalyan menşe'li espresso ya da Fransa (veya İsviçre menşeli) caffè crema kadar bilinmiyor. Bir de süt kahveye hâkim oluyor. Bu çok ilginç...
Osmanlı geleneğinde süt ve kahve arasında bir ilişki yok sanırım. Kahvenin ve sütün bu buluşması, Latte'ler, cappuccino'lar ya da Americano'lar, o köpürtülmüş süt, sanırım kahvenin aromasını ve bence karizmasını biraz bozuyor. Ama tabi o köpük eğlenceli de...
Türk kahvesi bunun yanında çok daha ciddi bir içecek gibi duruyor. Köpüklü köpüklü café latte ve capuccino'ya alışmış bu dönemin insanları için tortulu Türk kahvesi ya da bu türün kuvvetli Arap versiyonları biraz ağır kaçabilir.
O yüzden Türk kahvesini pazarlarken sadece onun yapılma şeklini, tarihini değil, aynı zamanda içme üslubunu, o incecik köpüklü yüzeyin insana kattığı görsel zevki de vurgulamak lazım. Cezvede kahve yapmak için gerekli ustalığın altını çizmek gerekir.
Kahve Gazetesi: Türk kahvesi kültürü ve geleneğini, dünya üzerinde yaşayan farklı kültürlere tanıtmak için sizce nasıl bir yaklaşım izlenmeli?
Ali YAYCIOĞLU: Osmanlı tarihi aynı zamanda kahve tarihidir. Çok zengin. Ben pazarlamacı değilim tabii ama belki bu bilgiyi yorumlayarak bir şekilde üretim ve sunum ile kullanmak ilginç olabilir. Hem kahve yapımı hem kahvenin materyal kültürü, kahvehanelerin mekânsallığı üzerinden çok ilginç çağdaş tasarımlar ve yorumlar yapılabilir. Tabi bunu yaparken oryantalist bir tarzdan ve üsluptan uzak durmak şartıyla.
Bunun yanında Osmanlı geleneğindeki Türkçe, Arapça ve Yunanca kahve ile ilgili geniş edebi ve hatta tıbbî literatür ve tarihi anekdotlar kullanılabilir. Beni çok cezbeden yeniçerilerin kahve ve kahvehanelerle olan ilişkisi üzerinde o kadar çok şey söylenebilir ki...
Yukarıda belirttiğim gibi önemli bir bilimsel literatür birikiyor. Bu literatürü daha geniş kitlelerle buluşturacak mecralara ihtiyaç var. Aynen sizin bu harika gazeteniz gibi!
Kahve Gazetesi: Çok teşekkür ederiz! Bize biraz da sanatsal ilgi alanınız olan kendinize özgü bir tarzı olan resimlerinizden bahseder misiniz?
Ali YAYCIOĞLU: İlk sorunuzda belirttiğim gibi, resim benim hayatımın en önemli parçalarımdan biri. Çizmek adeta bir görme, düşünme, hayal kurma ve hatta bir varoluş şekli. Bir de tarih ile resim ilişkisi var. O ilişkiyi şöyle kuruyorum: Tarih çalışırken, mekâna ve zamana bağlıyım. Tarihçinin görevi zaten mekân ve zamanın kesiştiği hikayeleri ya da olguları yakalamak. Resim yaparken ise tüm derdim, mekân ve zamandan bağımsızlaşmak. Bir anti-tarih!
Everest yayınlarının editörü sevgili Saadet Özen bu çabaya eleştirel imgelem adını verdi. Bu çok hoşuma gidiyor. Bu arada bu cevapları verirken, sadece kahve ve tarih arasındaki ilişkiyi değil, kahve ile resim arasındaki ilişkiyi de düşündüm. Bu konuyu biraz eşelemek güzel olacak! Çok teşekkür ederim.
Ali Yaycioglu Associate Professor of History Director of Center for Medieval and Early Modern Studies Department of History Stanford University 450 Jane Stanford Way, Bldg. 200 Stanford, CA 94305 ayayciog@stanford.edu https://history.stanford.edu/people/ali-yaycioglu Center for Medieval and Early Modern Studies @ Stanford Partners of the Empire: Crisis of the Ottoman Order in the Age of Revolutions (Stanford University Press, 2016)
Kahve Gazetesi adına
Dr. Başak TOLGA Röportajıdır. Prof.Dr. Yaycıoğlu'na Kahve Gazetesi röportajı için çok teşekkür ederiz...
Yazar izni olmaksızın kopyalanamaz.
コメント